30 Mayıs 2012 Çarşamba

Mükerrer kayıt..

Aslında yeni bir kayıt diil, 18 eylül 2010 da girdiğim eski bir kayıt..
Mükerrer kayıt..

O gün yazarken de üzülüp, isyan edip yazmıştım bu alıntıyı..

Ama bugünki hayalkırıklığımı, yabancılaşmayı, dışlanmayı, karamsarlığı, öfkeyi, çaresizliği yaşayabileceğimi o gün aklımın ucundan bile geçirmemiştim..
Sıra bana geldi..

Buyrun..

“Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı...”


Martin Niemöller

22 Mayıs 2012 Salı

Eş haklar..

Şu anda meclise baktığımda en iyi muhalefet yapanların BDP milletvekilleri olduğunu düşünüyorum...
En iyiden kastım nedir?

Herşeyden önce en iyi üslup. Başı sonu belli, önceden düşünülerek hazırlanmış, gerçekten belirli bir amaca yönelik, laf kalabalığından itina ile kaçınan açık, net ve öz söylemleri var.
Aynı fikirde olursun olmazsın, bir kısmını doğru bir kısmını yanlış bulursun belki, ya da tamamen aynı fikirdesindir.. ne olursa olsun üslupları iletişim odaklı..

Üsluptan çok da bağımsız olmayarak, amaca yönelikler.. şikayetler net.. eleştiriler net.. çözüm önerileri net..
Netlikten zarar gelmez, olsa olsa yarar gelir..

Bu noktada şöyle bir parantez açmalıyım belki:
BDP belirli bir grubun partisi olarak çıkmıştır ve üslubunun ve muhalefetinin netliği biraz da bununla ilgilidir.. Derdi bir, kitlesi bir.. Ülkenin geneline hitap etmek gayesi olmadığı için, genelini hoşnut etme kaygısı da yoktur. Geneli memnun etmek neredeyse imkansız ve bir o kadar da boş bir çaba olduğundan, diğer partiler lafı ağızlarında geveler, ertesi gün başka yöne çekilebilecek demeçler verirler, netlikten bir o kadar kaçarlar..

Aslında BDP ile ilgili en büyük eleştirim de bu noktada olmuştur şahsen, bir bölgenin/kitlenin partisi oldukları sürece her zaman için biraz dışarıda kalacaklardır, ve belki de "bölücü" etiketini sırf bu yüzden hiçbir zaman üzerlerinden atamayacaklardır. Bu nedenle zaman içinde daha farklı gruplara, daha farklı sorunlara da hitap etmeyi, sadece bir grubun değil, toplumun dertlerini hedeflemelidirler.. (dikkat ederseniz, geneli memnun etmek demiyorum)

Biz Türkiyede Osmanlı'nın torunları olarak kendimizi her türlü ayrımcılıktan soyutlamayı seçmişizdir. Ancak biraz etrafımıza baktığımızda en acı gerçekleri yanı başımızda görebiliriz..

Ayrımcılık; Fransa'da vardır (müslüman/siyahlara karşı), İngiltere'de vardır (Hintli ve Pakilere karşı), Almanya'da vardır (Türklere karşı, zamanında da musevilere karşı), Amerika'da kralı vardır (siyahlara karşı, zamanında da yerlilere karşı). Ama biz? Biz Osmanlı'nın torunlarıyız..

Biz eşcinsel haklarını Amerikan başkanlık seçimleriyle duyarız, konuşuruz ama sonra, hemen de unuturuz..
Alın size fırsat.. Yeni bir anayasamız olacak.. Duyarlılığınızı burada görelim.. Hep tarihe referans verdiğiniz Anadolu hoşgörüsünü burada görelim.. Osmanlının torunları olarak farklı kültürlere, farklı yaşamlara saygınızı siz yaşayanlardan görelim bir kere de..

Yeni anayasa tartışmaları sırasında BDP milletvekili Sırrı Süreyya Önder, partilerinin çıkışındaki kitle haricinde bir grubu hedefleyen bir politika izlemiştir. Anayasanın cinsel eğilimler konusunda eşitlikçi olmasını önermiştir.
BDP'nin Türkiye'nin partisi olma yolunda katedeceği mesafe uzundur belki ama bu yolda çok önemli bir adım atmıştır.

Darısı senelerdir muhalefet yaptığını sanan partilerin başına..

21 Mayıs 2012 Pazartesi

M.Mungan söyleşisi üzerine..

Murathan Mungan öyle bir söyleşi vermişki bugünki Radikal'e..
Mukakkak ki birşeyler katmak isteyen, düzeltmeler yapmak isteyen için yer vardır hala..
Ama Mesleği düşünmek ve yazmak, hayatı ise anlamak üzerine kurulu bir insanın çok yerinde seçtiği kelimeler ve üslup dikkat çekiyor..
İmrendiriyor.. "bunları diyen ben de olabilirdim" dedirten cinsten..

Kendi adıma beni zorlayan ve üzerinde çalışmam gereken kısım şu:
"kimse kimsenin aydınlığının kaç karat olduğunu hesaplamaya kalkmasın"

Bu konuda kararsızım..
Senelerce Türkiye'nin başına gelenlerin en büyük sorumlusu olarak kendini "aydın" diye nitelendiren kesimi gördüm..
Çünkü belirlenmiş batı dogmalarının peşinden gittiklerini ama aslında derinlemesine düşünmeden yoksun olduklarını düşündüm.
Batıcı olunca sanki muhafazakar olunamazmış kabullerine karşı çıktım.
Düşünceden yoksun oldukları için, çiğnenmemesi gereken sınırları ancak onları koruduğu sürece koruduklarını düşündüm..
Cümlelerim geçmiş zaman diye bu düşüncelerimi bir kenara atmıyorum elbette.
Ama düşünüyorum..
Çünkü "kimse kimsenin aydınlığının kaç karat olduğunu hesaplamaya kalkmasın" cümlesi hayat görüşüme uygun bir ifade..
Ama beni korumadığı zaman esnetebileceğim bir şey mi?
Olmamalı..
Sanırım M.Mungan'ın sözleri kişiler için geçerli.. Kişilerin aydınlığını ölçmeye kalkmayın ama fikileri, eylemleri takdir de edilebilir, eleştirledebilir..

bekleme yapma.. aradığın isim Chris Hemsworth..

Geçen bahardan beri bakıyorum bu bloga arama motoruyla ulaşanların çoğunluğu "thor vücut", "thorun vücudu" anahtar kelimeleriyle ulaşmışlar..
Vay arkadaş ne thor'muş, ne vücutmuş..
Çok meraklısıysanız thor'u oynayan arkadaş "Chris Hemsworth"
Google da bu ismi aratırsanız daha hızlı ulaşırsınız, bir de images derseniz, ooo oh deymeyin keyfinize..
Hadi kalın sağlıcakla, iyi search ler..

20 Mayıs 2012 Pazar

bi elimde ipad, diğerinde efes..

Bakmayın 30 yaşımı devirdim ama herkes 30'una böyle girer umarım..
Senelerdir aynada gördüğüm görüntüye alışmıştım derken, artık sadece fotoğraflarda görmeye alıştığım ve "güzel günlerdi" diye kabullenişle andığım halimi 30umda tekrar yakaladım.
Evet stres katsayımı artıran şeyler yok diil hayatımda ama digiturk te 71-84 arası gidip geliyorum, spor haberleriyle hayat daha light oluyomuş bunu farkettim..
Penceremde 2000 de astığım bayrağım asılı, ama bu ve bunun gibi geçmişi hatırlatan şeyler nostaljik gelmiyo (bu ayrı bir yazı konusu ama kısaca: geçmişin acı vermesi temelli bir sözcük nostalji), üzüntü vermeyi bırak, tatmin veriyor..
Geçmişe dönüp baktığımda keşkelerden çok "neyseki", "iyiki" leri kullanmanın rahatlığı var..
Tek kaygım daha fazla bişeyler yapmak; yeni yerler, yeni insanlar, yeni kitaplar..
Bi stres management eğitiminde skorum o kadar düşük çıkmıştıki, kadın "hayatında stres yok" yorumu yapmıştı..
Çok saçma, sadece saçma şeyleri stres yapmamaya çalışıyorum, kaygılarımı belki de fütursuzca sıralıyorum..
Kendine bakmak, bakım yapmak bi zorunluluk gibi gelmiyo henüz 30unda, daha çok bir zevk..
Youtube turlarında bilgimiz artsın, açıyorum "face lifting w/o surgery", izliyorum..
Hmmm ilginnnç..
Kadın diyor "en büyük düşman alkol"
Başımla onaylıyorum..
Bir elimde ipad, diğerinde efes..
Sonrasını bilemem ama hayat 30unda gerçekten güzel..

17 Mayıs 2012 Perşembe

Birileri geleceğimizle oynuyo..

RTUK öpüşme, sevişme sahnelerine uyarı-yasak getireceğine bence Orkid reklamlarına biraz el atsın.. "kokuyu hapseden petek doku.." Bu ne arkadaş yaa.. Mahremiyet diye bişey kalmadı. Mazallah sevgilinle birlikte izlesen reklamı birbirinizden soğursunuz.. Sevişmekten soğutur valla.. İlişkinin birliği, dirliği bozulur.. Bu travma sonrası 3 çocuk falan da yalan olur benden söylemesi..

14 Mayıs 2012 Pazartesi

çok iyi oldu..

çok iyi oldu, çok da güzel oldu..
ben şu şekil kutlarım, o bu şekil kutlar..
şampiyonluk bidir..

 

9 Mayıs 2012 Çarşamba

bana ne Avrupa Günüyse sanki bana Pele..

Bugün 9 mayıs.
Avrupa Günü, Avrupa Birliği planının açıklandığı gün.

Ama Google doodle olarak bunu değil de Howard Carter diye birinin doğum gününü yapmış.
Kimmiş peki Howard Carter?
Tutankamon'un mezarını keşfeden arkeologmuş..

Sevdiğimiz dünya bu işte..
Sıkıcı günlerdense hayatımıza renk katan insanların anıldığı..

8 Mayıs 2012 Salı

sessiz bir an ve iki şiir..

insanın evi de olsa kendi evinde yaşamaması garip bi durum..
akşam evine gittiğinde boş eve girip, bi kadeh bişey koyup,
kitaplıktan Bedri Rahmi'nin kaydettiği Nazım Hikmet'in kendi sesinden seslendirdiği kitabı bulup,
iki şiir dinlemek istersin..
sadece sessiz bir an ve iki şiir..
ama yapamazsın.. kitaplığın uzaktadır..

iki şiir sonrası tabiki de muhabbet istersin.. o da şindilik burdadır :)

Snuff_ Ölüm Pornosu


Geçen sene İstiklal'de yürürken, serbest çağrışımla kitabevine girip, bakınıp Chuck Palahniuk'in "Ölüm Porno"sunu, Ursula K. LeGuin'in ise ilk çocuk masal kitabı "Balina Süleyman'ın Dokuz Yüz Otuz Birinci Dünya Turu"nu ve "Atuan Mezarları"nı almıştım.

O gün Şindi'ye gidip bir kaç kadeh prosecco eşliğinde tercihimi Ursula'dan yana kullanmıştım..
Sonra bir türlü Ölüm Pornosu geçmedi elime..

Bugün şans eseri internette gezinirken kitap hakkında dava açıldığını okudum!
Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu'nun bilirkişi raporunda da yer aldığı üzere "kitapta yer alan yazıların halkın ar ve duygularını incittiği, cinsi arzuları istismar eder nitelikte olduğu gerekçesiyle soruşturma açılmış"mış!!

Kitaplığıma ulaşır ulaşmaz Ölüm Pornosu'yla gecikmiş buluşmamızı gerçekleştiricem ve şu ar damarı mevzuuna elimi atıcam..


Daha neler görücez kim bilir..

5 Mayıs 2012 Cumartesi

Happy Birthday Keith Haring..


Din ve Mitoloji

Tek tanrılı dinlerle mitolojiyi birbirinden ayıran en önemli fark, tek tanrılı dinlerin tanrının evreni yaratmış olmasına inanmaları. Mitolojide ise evrenin tanrıları yarattığına inanılır.


"Mitoloji" derken yunan mitolojisinden bahsediyorum. Diğer mitolojiler hakkında pek bilgim yok.

Yunanlılar evrenin tanrıları yarattığına inanır. Bununla da kalmaz, tanrıları insan görünümünde betimlerler ve insani özellikler yüklerler.

Elbette onları birer tanrı ya da tanrıça yapan güçlü yanları da var ama hiçbiri mükemmel değil. Zeus'un kadınlara olan zaafı, Hera'nın kıskançlıkları, Hades'in acımasızlığı, savaş saplantılı Athena ve Ares, taş kalpli Artemis, hırsız Hermes.. daha da devam edebilirim..

Kötü şeyler tanrılar tarafından yapılasa da "kötüdür" der mitoloji, çünkü tanrı bile olsa kötülüğünün cezasını bir şekilde çekerler.
Tanrıları insan görünümünde göstererek ise "iyi şeyler yapmak için tanrı olmaya gerek yoktur" der.

Tek tanrılı dinler ise her şeyin tanrı tarafından yaratıldığından yola çıkar ve tanrısına kötü tek bir özellik atfetmez, iyilik ve adalettir tanrı. Öyleki, bu özelliklere tam anlamıyla sahip olmak bir insan için imkansızdır, aksi halde insan tanrıya eş tutulmuş olur.

Tek tanrılı dinlerde "korku" vardır. İsanı yola getiren bu korkudur. Mitolojide ise daha çok sevgi vardır. Topraktan ürün almak önemlidir, gemilerin geri dönmesi önemlidir, evet savaşların kazanılması da önemlidir elbette. Ama tanrılarını severler, bazılarıyla birlikte yaşarlar, diğerlerini daha az görürler, gazaplarından elbette korkarlar, onları kızdırmamaya gayret ederler ama asıl amaçları iyi geçinmektir.

Benim düşünceme göre insanlık tarihinde tanrıların insanlardan uzaklaştırılması, korku getirmiştir, insanı gerçekten olabileceği iyiden uzaklaştırmıştır. Ya da böyle bir sonuç hedeflenmiş ve günümüz düzeni oluşmuştur..

God knows..