19 Haziran 2012 Salı

Bize ayrılan kapasitenin sonuna geldik..

Şifre unutmak herkesin başına gelebilcek bi hadise..
Özellikle de sistem düzenli olarak değiştirmeni gerektiriyorsa..

Bu sabah her gün kullandığım bilgisayarımın başına oturdum..
İlk açılış kodunu girdim..
Sonraki ekran kullanıcı adı ve şifre soruyor..
Şifreyi hatırlıyorum, çok net ama kullanıcı adı?
Hiçbir şey hatırlamıyorum, kafamda en ufak bir ipucu yok..
Başarısız bir deneme yapıcak kadar bile yok..

Aşağı indim, bir kahve aldım..
Geri döndüm..
Zorladım zorladım, en sonunda bişeyler yazdım..
Fotografik hafızam yazdığım şeyin biraz kısa olduğunu söylüyordu..
Ama yapıcak bir şey yok..
Elde ibr tek bu var..
Bastım enter'a.

Başarısız..

O an sınıra ulaştığımı farkettim.
Kapasite artırımı diye bir şey yokmuş beynimde..
Yeni bilgileri eskilerin üzerine yazmak zorunda kalmışım..
Eski derken de hergün kullandığım bilgilerin..
Keşke "do you want to replace" diye soran olsa..

Bundan sonra her yeni bilgiyi eskileri silmek pahasına kaydediyorum..
Biraz tedirginim..

18 Haziran 2012 Pazartesi

Ahlak..

Ahlak ilginç bir kavram.. ve çok da tehlikeli.
Ahlak bir "kurallar" serisi esasında..
Herkes için bu kurallar farklı olsa da ya da sırası değişse de esasında bir kurallar serisi.
En basitinden insan kendi ahlak anlayışı çerçevesinde kendine kurallar belirleyip buna göre yaşıyor.
İşte bu yüzden ahlak çok tehlikeli bişey.
Kendine koyduğu kurallara uymayanları ahlaksız olarak tanımlama eğilimi çok doğal bir sonuç olarak karşımıza çıkıyor.

Son birkaç aydır sosyal paylaşım sitelerinde twitter'ı daha sık takip ediyorum.
Bununla birlikte internette gazeteleri taramak için de daha fazla vakit ayırır oldum.

Gördümki, herkes her şeye tepkili..
Köşe yazarları, sokaktaki insanlar..
Her şeye tepki veriyorlar..
Yüzyüze konuşmaya çekinen ama mektuplarında döktüren aşıklar gibi sanal ortamda herkes birer halk kahramanı, herkes bir şeyin savaşçsı olmuş..
Bu da bir gelişmedir dedim, kendi adıma sevindim.

Geçen hafta Yargıtay, ANAL ve ORAL seksin "tecavüz, sado-mazo, hayvanlarla seks ve ölü sevicilik" gibi ilişkilerle aynı kategoride değerlendirilmesine karar verdi. Ve anal ve oral ilişkinin "doğal olmayan yoldan yapılan cinsel davranışlar" olduğunu savunarak bu tür görüntüler bulunduran bir sanık hakkında "müstehcen görüntü içeren yayın satmak" suçundan verilen cezayı az buldu ve cezanın görüntülerin içeriği nedeniyle ağırlaştırılmasını istedi.

Peki tepkiler ne oldu?

Parmakla gösterilebilecek 1-2 insan dışında tepki veren olmadı.
Ne gazeteci ne sıradan insan, ne siyasetçi, ne eğitimci..
Bu denli yoğun sosyal medya araçlarını kullanan, bu kadar kalabalık bir nüfusta sesini çıkaran neredeyse olmadı bu karara.

Burada anal ya da oral seksin yaygınlığını ya da normalliğini ya da eşcinseller için ne demek olduğunu ya da kusura bakmayın ama "kime ne" olduğunu savunmayacağım.

Peki NEDEN kimse tepki vermedi?

Çünkü herkesin içinde bir Melih Gökçek var. Ve herkes onu biraz "normal" buluyor.
Bu konuya tepki vermiyorlar çünkü verirlerse ve biri çıkıp onlara "Çok anal seks yapıyosun heralde", ya da "çok oral seks yapıyosun heralde" derse diye korkuyor.

İşte bu korku asıl "ahlak" anlayışının aynası..
Yargıtay'ın özel yaşama bu denli müdahale etmesinden daha vahim olanı medyanın buna tepki vermemiş olması, tepki vermeye utanmış olmasıdır..
Bu karara tepki veremeyen herkes maskesinin altındaki Melih Gökçek i açık etmiştir.

12 Haziran 2012 Salı

Total Recall, Totally Inspiring..

Bu haftasonu Arnold'ın 1990 yapımı Total Recall filmini izledim..
Herşeyden önce altyazılarda filmdeki şirketin adı olan "recall"u "rekall" olarak çevirmeleri çok şahaneydi.
Ama "I'll kill Commudus"u "Aviko da bizimle gelecek mi" olarak çeviren güzide bi toplumda bu kadarı normal diye düşünüyorum..

Neyse, filmin kendisine gelirsek..
2000 lerde izlediğimiz birçok yapım Total Recall'dan esinlenmiş desem yalan olmaz..
Dikkat edin bayaa ılımlı bir kelime seçip esinlenmiş diyorum.
Ama filmde neler yokki..

- Kırmızı hapı sunan Morpheus ile Matrix
- Rüya içinde rüya, rüya-gerçeklik karmaşası ile Inception
- Hafıza silme ile The Eternal Sunshine of a Spotless Mind
- Ninja Turtles'daki beyin Krang

Total Recall sinemada bir çığır açmış diyebiliriz..

1 Haziran 2012 Cuma

30 Mayıs 2012 Çarşamba

Mükerrer kayıt..

Aslında yeni bir kayıt diil, 18 eylül 2010 da girdiğim eski bir kayıt..
Mükerrer kayıt..

O gün yazarken de üzülüp, isyan edip yazmıştım bu alıntıyı..

Ama bugünki hayalkırıklığımı, yabancılaşmayı, dışlanmayı, karamsarlığı, öfkeyi, çaresizliği yaşayabileceğimi o gün aklımın ucundan bile geçirmemiştim..
Sıra bana geldi..

Buyrun..

“Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı...”


Martin Niemöller

22 Mayıs 2012 Salı

Eş haklar..

Şu anda meclise baktığımda en iyi muhalefet yapanların BDP milletvekilleri olduğunu düşünüyorum...
En iyiden kastım nedir?

Herşeyden önce en iyi üslup. Başı sonu belli, önceden düşünülerek hazırlanmış, gerçekten belirli bir amaca yönelik, laf kalabalığından itina ile kaçınan açık, net ve öz söylemleri var.
Aynı fikirde olursun olmazsın, bir kısmını doğru bir kısmını yanlış bulursun belki, ya da tamamen aynı fikirdesindir.. ne olursa olsun üslupları iletişim odaklı..

Üsluptan çok da bağımsız olmayarak, amaca yönelikler.. şikayetler net.. eleştiriler net.. çözüm önerileri net..
Netlikten zarar gelmez, olsa olsa yarar gelir..

Bu noktada şöyle bir parantez açmalıyım belki:
BDP belirli bir grubun partisi olarak çıkmıştır ve üslubunun ve muhalefetinin netliği biraz da bununla ilgilidir.. Derdi bir, kitlesi bir.. Ülkenin geneline hitap etmek gayesi olmadığı için, genelini hoşnut etme kaygısı da yoktur. Geneli memnun etmek neredeyse imkansız ve bir o kadar da boş bir çaba olduğundan, diğer partiler lafı ağızlarında geveler, ertesi gün başka yöne çekilebilecek demeçler verirler, netlikten bir o kadar kaçarlar..

Aslında BDP ile ilgili en büyük eleştirim de bu noktada olmuştur şahsen, bir bölgenin/kitlenin partisi oldukları sürece her zaman için biraz dışarıda kalacaklardır, ve belki de "bölücü" etiketini sırf bu yüzden hiçbir zaman üzerlerinden atamayacaklardır. Bu nedenle zaman içinde daha farklı gruplara, daha farklı sorunlara da hitap etmeyi, sadece bir grubun değil, toplumun dertlerini hedeflemelidirler.. (dikkat ederseniz, geneli memnun etmek demiyorum)

Biz Türkiyede Osmanlı'nın torunları olarak kendimizi her türlü ayrımcılıktan soyutlamayı seçmişizdir. Ancak biraz etrafımıza baktığımızda en acı gerçekleri yanı başımızda görebiliriz..

Ayrımcılık; Fransa'da vardır (müslüman/siyahlara karşı), İngiltere'de vardır (Hintli ve Pakilere karşı), Almanya'da vardır (Türklere karşı, zamanında da musevilere karşı), Amerika'da kralı vardır (siyahlara karşı, zamanında da yerlilere karşı). Ama biz? Biz Osmanlı'nın torunlarıyız..

Biz eşcinsel haklarını Amerikan başkanlık seçimleriyle duyarız, konuşuruz ama sonra, hemen de unuturuz..
Alın size fırsat.. Yeni bir anayasamız olacak.. Duyarlılığınızı burada görelim.. Hep tarihe referans verdiğiniz Anadolu hoşgörüsünü burada görelim.. Osmanlının torunları olarak farklı kültürlere, farklı yaşamlara saygınızı siz yaşayanlardan görelim bir kere de..

Yeni anayasa tartışmaları sırasında BDP milletvekili Sırrı Süreyya Önder, partilerinin çıkışındaki kitle haricinde bir grubu hedefleyen bir politika izlemiştir. Anayasanın cinsel eğilimler konusunda eşitlikçi olmasını önermiştir.
BDP'nin Türkiye'nin partisi olma yolunda katedeceği mesafe uzundur belki ama bu yolda çok önemli bir adım atmıştır.

Darısı senelerdir muhalefet yaptığını sanan partilerin başına..