27 Nisan 2010 Salı

Ezel'de devamlılık hatası

Bunun adına kurgu hatası dicem ama içimden bi ses yok kurgu hatası bu değildi diyor. Hatırlamadığım için kendi kafamdan bir terim uydurıyım dedim adına da devamlılık hatası dedim. Nasıl?

Meselenin aslına gelirsek..
Dilerseniz adım adım birlikte ilerleyelim.

Ömer hapse girdi.
Ömer hapisteki yangında ölü numarası yaptı.
Ömer hapisten çıktı/kaçtı.
Ömer estetik ameliyatı oldu.
Ömer Ezel oldu.

Buraya kadar bir sorun yok herhalde..

Ömer dizide çok boy göstermese de (zaten mümkünse Ömer li kısımlar kısa tutulsun, saflığı adamı illet ediyor) çıktığı zamnalarda açık bir şekilde görülüyor kiiii

Ömer'in burnu hokka gibi.

Öte yandan Kenan İmirzalıoğlu'nda bir boy bir de burun var zaten.
Ne demiştik.. Ömer ameliyat olup Ezel oluyordu ya. Ömer'in hokka gibi burnu yerine maşallahı olan o burnu hangi kemik hangi kıkırdak ile Ezel'e kondurmuşlar acaba?

Bu arada son bölümde Tefo fazla gözükmediği için televizyon başında uyuyakalmışım. Buradan sesleniyorum: "daha çok Tefo, daha az Ömer"

23 Nisan 2010 Cuma

The Return of the King

Kralın dönüşü mutlu etmiştir beni hep. İster film ister kitap, bu üçlemenin her şekli her kısmı beni ağlatıyor.
Ben şahsen kitaplarını filmlere tercih ederim.
Herşeyden önemlisi ilk göz ağrısı.
Ayrıca Glorfindel ve Tom Bombadil var.
Galadriel korkutucu değil.
Ama Entler korkutucu.
Arwen'in yolda işlediği ak ağaç moral olur Aragorn'a.
Faramir silik değil, tam tersi abisinin aksine dirayetli ve asil.
Eowyn Aragorn'a abayı yakmamıştır, Faramire aşık olmuştur.
Bütün bunlar tercihen göz ardı edilebilir ayrıntılar ama atlanmaması gereken şeyler vardı the return of the king'de:
Sam de aslında yüzük taşıyıcısıdır. Sam seneler sonra orta dünyada yaşantısı bitmeye yakın tekrar limana gider ve bir daha geri dönmez. Batıya doğru yola çıkar. Böylece üçlemenin en önemli detaylarından biri gerçekleşir ve tüm yüzük taşıyıcıları bu dünyadan göçmüş olur.

Bunun yok sayılmasını kabul edemem.

Ayrıca kusura bakma Peter ama nerde Gondor'da günlerce süren şenlikler?
Ne oldu Legolas'a, Gimli'ye?
Denethor gerçekten de azad mı etmişti Pipin'i?
???

16 Nisan 2010 Cuma

Black Smoke..

Ölüler canlanacak diye korkuyorum.


Hayır bu lost'un adasına benzemez koskoca Avrupa, ölüsü boldur..

15 Nisan 2010 Perşembe

Boğaz'dan bir sis geçti..


Baharın gelmesinin tek kötü yanı, camlardaki kirler meydana çıkıyor..

Halil Usta..


Halil Usta'da yediğim terbiyeli küşleme ve kuşbaşı hayat boyu yediğim En iyi et top 3 listemde yerini aldı.


Bir şey içmenize gerek yok salata yetiyor.


Siz de deneyin derim.. Öğleden sonra 15:00 a kadar açık ve sadece nakit çalışır, aklınızda bulunsun..


Ve Halil Usta..

Gaziantep dolaylarından post modern bir çalışma..


FW:

Bir şey sormak istiyorum..

Behlül'ün Bihter'e attığı Gelme temalı email'ı neden forward? Subject'i FW: ile başlıyor.

Kimden forward?

14 Nisan 2010 Çarşamba

Yerini Yönünü Bilmelisin..

25 Yılın 25 Kitabı

Can Yayınları 25. yılını kutluyor.
25. yıla özel "25 yılın 25 kitabı" diye özel bir seri de çıkarmışlar.
Bir kısmını okumuştum, bir kısmını bu sefer aldım.
Nazlı Eray'ın zaman mekan tanımayan anlatımını sevmişimdir, bir rüyayı anlatır gibi. O yüzden "Kız Öpme Kuyruğu"ndan başladım okumaya.

Can Yayınları özenmiş basmış güzel güzel ciltleri.
Benden de küçük bir düzeltme:
Kapakta kitap türüne "Roman" yazmışlar
Ama aslında öykü kitabı :) zaten iç kapakta da "öykü" yazıyor.

Yeni kitaplarım yüzünden çok heyecanlıyım.


İlgilenenler için;
1.Satranç
2.Kız Öpme Kuyruğu
3.Pıtırcık- Bilinmeyen Öyküleri
4.Gülibik- Dünyanın Bütün Kedileri
5.Cahrlie'nin Çikolata Fabrikası
6.Benden Selam Söyle Anadolu'ya
7.Vanilya Kokulu Mektuplar
8.Gülün Adı
9.Sevgili
10.Otuz Beş Yaş
11.Yanılsamalar Kitabı
12.Zorba
13.Yüreğinin Götürdüğü Yere Git
14.Peygamberin Son Beş Günü
15.Hayvan Çiftliği
16.Siddhartha
17.Uzak Noktalara Doğru
18.Uçurtmayı Vurmasınlar
19.Sıcak Külleri Kaldı
20.Yüzyıllık Yalnızlık
21.Gülünün Solduğu Akşam
22.Koku
23.Simyacı
24.Küçük Kara Balık- Bir Şeftali Bin Şeftali
25.Şeker Portakalı

13 Nisan 2010 Salı

Microsoft sana iki çift lafım var..

Tamam çok şık hareketlerin de var bu camiada ammavelakin artık Türkçe imla kurallarından şapkanın kaldırılmasının üzerinden yıllar geçti.
Lütfen..
Lütfen biri Bill'e iletsin.

7 Nisan 2010 Çarşamba

Üniversite Adaylarına Tavsiyeler..

Bilindiği gibi geçen sene 10 yıl aradan sonra tekrar üniversite sınavına girmiştim. Tecrübelerimden bazı dersler çıkarmış ama bunları paylaşmamıştım.
Üniversite sınavına bu sene ve her sene girecek olanlara bir takım tavsiyelerim var:

1-Sınava gireceğiniz okula önceden gidin, yerini tespit edin.
Olmaz olmaz demeyin, ben yapmadım iki saat taksiyle Feriköy'ün ara sokaklarında okul aradım..

2-Sınava giderken yanınıza saat almayı unutmayın.
Olmaz olmaz demeyin, ben saat almamışım evden çıkarken. Sınav başlamadan önce gözetmene sordum kalan süreyi 15 dakikada bir veya yarım saatte bir tahtaya yazacak mısınız diye. Sadece bitmesine yarım saat kala yazıcaklarmış. Biz üniversitede halbuki 15 dakikada bir yazardık saati olmayan gençler için.

3-Sınava giderken yanınıza cüzdan almayı unutmayın.
Sınav kitapçığı sınava gelirken kimlik getirin, cep telefonu getirmeyin der. Cüzdan getirmeyin demez. Sonra eve kadar yürümek zorunda kalabilirsiniz.

4-Soruları cevaplarken dikkatli olun, kaydırmayın.
Evet gerçekten de kaydırma diye bir şey varmış. Ben yaptım valla, oluyor. Sonra bir güzel sildim düzelttim de hatta.

5-Sınav günü gelmeden en az bir deneme sınavı çözün.
Böylece sınavda kaç konu var, bir konuda kaç test var bir fikriniz olur ve benim yaptığım gibi "aa iyi de ben matematiği çözmemiş miydim yahu" demezsiniz.

Benim tavsiyelerim bunlar.
10 sene önce sınava girerken biri bu tavsiyelerde bulunacak olduğunda "e heralde" diyor, gülüp geçiyordum. Ne kadar değerli tavsiyeler olduğunu 10 sene sonra anladım.

En son olarak da sınav çıkışında gelen canlı yayın ekibinden kıvrak hareketlerle kaçın.. Bunun için çalışmaya gerek yok, kendiliğinden oluyor.

Fıkra.. Çiftimiz Fransa'dadır..

Temmuz ayında başlayan Türk Mevsiminin kapanışı için Erdoğan çiftimiz Fransa'dalardır..
Onları Versailles Sarayı önünde karşılayan Dış İşleri Bakanı esas oğlanımızın elini sıkar, esas kızımızın ile nazikçe elini öpmeye yeltenir..

Ama böyle bir nezakete alışık olamayan esas kızımız sanırım dışişleri bakanının onun elini öpüp alnına koyacağını zanneder ve "gerek yok" der..

Sonuç: Gülmedim diil ama utancımdan da kanalı değiştirdim.

5 Nisan 2010 Pazartesi

Martılar..


Martıları pek sevmem.. Sahile yakın oturmamın etkisi büyük aramızdaki bu husumette.. Bir çok insan "aaa niye çok tatlılar.." diye karşılık verir genelde.
Hayır değiller.
Dışarıdan bakınca güzel gözüküyor olabilirler,
Sabahları (özellikle havalar güzelken) çıkardıkları kahkaha atan kart kadın ile can çekişen antilop arasında gidip gelen sesleri ile tatlılığın yakınından geçmezler aslında. Sanırsınız biri boğazlıyor..
Ufacık bir parça ekmek için bir diğerinin bacağını gagasıyla koparabilirler..
Vahşiler.
Kötü sesliler.
Bağırıyolar.
Tatlı falan değiller.

Peki ama neden vapurların peşinden gidiyolar?
Balıkçı teknesi sanıyorlar, tıpkı Ankara'ya kadar kamyonları takip ettikleri gibi vapurları da takip ediyorlar.
Vapuru takip edenler yine şanslı; vapurdan atılan ekmek/simit parçalarını yiyorlar.
Ankara'ya gidenler mamak çöplüğüyle yetiniyor..

Peki ama neden vapurların peşinden gidiyolar?
Çünkü sevimsiz oldukları kadar aptallar da.